Kapadokya bölgesinde insanların yerleşim alanı olarak kullanımı tarih öncesi uygarlıklara kadar uzanır. Çok eski çağlarda Hititlerin egemen olduğu Kapadokya’ da sonraki dönemlerde Hristiyanlık inancının merkezi yerlerinden birisi haline gelmiştir. Kapadokya bölgesinin jeolojik yapısı gereği eski çağlarda putperestlerden kaçan Hıristiyanların sığınak bölgesi haline gelmiştir bu bölgede kayalara oyularak yapılan evler ve kiliseler sayesinde de insanlar bu bölgedeki yaşamlarını idame etme şansı bulmuşlardır.
Kapadokya ipek yolunun önemli kavşaklarından biri olması nedeniyle birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış, birçok medeniyetlerin izlerini taşımaktadır. Kapadokya tarihine bakıldığında jeolojik olaylar Kapadokya’ da peri bacalarını oluşturmuş, peri bacalarındaysa insanlar ev, kilise gibi oyarak oluşturulan yerler ortaya çıkarmışlardır.
Kapadokya’ nın bilinen ve yazılı ilk tarihi Hitiler dönemine dayanmaktadır.
Kapadokya milattan önce 12. Yüzyılda Hitit imparatorluğunun çökmesiyle başlayan karanlık bir döneme girer, bu dönemi takiben Asur, Frigya gibi medeniyetlerin etkilerini taşıyan geç Hitit kralları Kapadokya da hakimiyet sürdürür. Bu krallıklar milattan önce 6. Yüzyıla kadar bölgede hakim olmuş sonrasındaysa Pers saldırıları ile bölge Pers hakimiyetine girmiştir. Bugünkü adı olan Kapadokya yani Katpatuk Perslilerin vermiş olduğu bir ad olup “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelmektedir.
Günümüzde Kapadokya ülkemizin önemli turizm bölgelerinden olup her yıl milyonlarca turisti ağırlamaktadır. Tarihi, doğası ve coğrafyası ile Kapadokya tam bir kültür merkezi.
AVANOS
Avanos da çömlekçiliğin Hitiler döneminden günümüze kadar ulaşan bir meslek olduğu bilinmektedir, çömlekçilik medeniyetlerden medeniyetlere, milletlerden milletlere, babadan oğula şeklinde günümüze kadar ulaşan bir meslekdir. Ve halen Avanos da çark ile çömlekçilik yapan ustalarla karşılaşılabilir.
Avanos da bağcılık da uzun yıllardır yapılmaktadır, bölgenin coğrafi durumu nedeniyle bağlardan toplanan üzümler şarap haline getirilip bölgedeki mağara şeklindeki depolarda saklanabilmektedir. Bu durum Avanos da bağcılığın gelişmesinde büyük öneme sahiptir.
Günümüzde Avanos otelleri bakımından da Kapadokya bölgesinin uğrak yerlerindendir Avanos da bulunan otel, motel, pansiyon gibi işletmeler bölge turizmine katkı sağlamaktadır.
ÜRGÜP
Ürgüp günümüzde Nevşehir ilimize bağlı bir ilçedir, Ürgüp Kapadokya bölgesindeki en önemli yerleşim alanlarından biriydi.
Ürgüp tıpkı Kapadokya’ nın diğer bölgesi olan Göreme gibi tarihte birçok isme sahip olmuştur örneğin Bizanslılar Osiana (Assiana), Hagios Prokopios (Prokopi) isimlerini vermiş bu isimler Selçuklular dönemi’nde Başhisar, Osmanlılar döneminde, Burgut kalesi ve günümüze kadar uzanan ismi ile Cumhuriyet yıllarının başlarından itibaren Ürgüp olarak adlandırılmıştır.
Kapadokya bölgesinin jeolojik yapısına en uygun olan bölgelerin başında gelen Ürgüp, peri bacalarının en sık rastlandığı yerlerdendir. Ürgüp bölgesinde bulunan peri bacaları Ürgüp bölgesinde vadi yamaçlarından süzülen yağmur sularının ve rüzgarların vermiş olduğu şekil sonucu oluşan yarıklar içinde yükselen peribacaları ürgüp’ e has muhteşem görüntüler oluşturmuşlardır.
GÖREME
Göreme Ürgüp, Avanos, Nevşehir arasında etrafı vadilerle çevrili bir kasabadır, Kapadokya bölgesinin önemli uğrak yerlerinden biri olan göreme yine Kapadokya bölgesinin tipik özelliklerini taşımakla beraber diğer bölgelerden farklı olarak çeşitli kaya mezarları ile ünlenmiştir.
Göreme eski çağlarda mezarlık bölgesi olarak kullanıldığına inanılmaktadır.
Günümüzde Göreme peri bacalarının içinde 2000 kişinin yaşadığı bir kasaba. Ayrıca Göreme Milli Parkı bölgenin görülmesi gereken yerlerindendir.
UÇHİSAR KALESİ
Tarihi uçhisar kalesi kapadokya bölgesinde roma döneminden beri bazı değişikliklere mağruz kalmış fakat her daim canlılığını koruyarak günümüze kadar ulaşan bir yapıttır.
Kale içerisi çeşitli zamanlarda oyularak oda, depo, sarnıç, mezar, mahsen gibi yapılar haline gelmiştir.
Uçhisar kalesinde 1960 yılına kadar yaşam sürmekteydi. Kapadokya bölgesinin en önemli yerlerinden birisi olan Uçhisar kalesi günümüzde Uçhisar beldesinde bulunmaktadır.
IHLARA VADİSİ
Kapadokya bölgesinde bulunan Hasan dağının püsküren lavlarının zamanla akarsuların aşındırması sonucunda oluşmuş bir vadidir Ihlara vadisi.
Ihlara vadisinde günümüzde birçok yapı bulunmaktadır, özellikle tarihi kiliseler ziyaretçilerin büyük ilgisini çekmektedir.
ORTAHİSAR KALESİ
Günümüze kadar ulaşan bir yapı Ortahisar kalesi taki Etiler zamanında kayalara oyularak yapılmıştır. 1200 m rakıma sahip olan Ortahisar kalesi 86 m yüksekliktedir.
Ortahisar kalesi eski çağlarda önemli bir stratejik yapıdır. Kapadokya bölgesinde gezilmesi gereken önemli yerlerden biridir.
KAYMAKLI
Kaymaklı tıpkı derinkuyu gibi bir yer altı şehridir. Osmanlı kaynaklarından elde edilen bilgilere göre Kaymaklı’ nın Rumca olarak Enegüp şeklinde ifade edildiği biliniyor.
Gerek savunma gerekse barınma amaçlı şehirlerin başında gelen Kaymaklı kapadokya bölgesinin önemli yer altı şehirlerindendir.
ÖZKONAK
Özkonak yer altı şehirleri diğer yer altı şehirleri gibi granit tüf tabakalarının oyularak yapılandırılan bir şehirdir.
Bu şehirler birbirlerine çeşitli tünellerle bağlanmış olup günümüzde Özkonak kasabasında ziyaretçilere açıktır.
ÇAVUŞİN
Çavuşin Kapadokya’nın en eski yerleşim birimlerinden biridir ve Kapadokya’ya yaklaşık olarak 25 km uzaklıkta yer almaktadır.
Kapadokya’nın Çavuşin ilçesi tahmin edebileceğiniz gibi muhteşem bir doğal güzelliğe sahiptir.Çavüşin ilçesinde bulunan Vaftizci Yahya kilisesi
bölgeye hakim bir noktadadır ve ilçenin her tarafından rahatça görülmektedir.
Çavuşin Roma,Bizans,Selçuklu gibi birçok uygarlığa tanıklık etmiştir.
Çavuşinde yaşam Romalılar zamanında başlar. Romalılardan kaçan Hristiyanlar saklanmak amaçlı olaraka Çavuşin’de tüflere oyuklar açarlar ve bir süre
bu oyukları Romalılar’dan kaçtıkları zaman saklanmak için kullanırlar ve zamanla burada yaşamaya başlarlar ve bölge Hristiyanlaşır.
Bu evler yapı olarak küçük bir kapı ve uzun süre oyuklarda yaşamak zorunda kalan halkın yiyecek ihtiyacını karşılamak için bir erzak deposu bulunuyordu
ve bölgedeki insanların ibadetlerinin aksamaması için evlerde birerde ibadethane bulunuyordu.
Selçukluların Anadoluya girmesiyle birlikte , Anadoluda bir çok cami , kervansaray inşa edilir. Türklerin bölgeye gelmesiyle hristiyanlara ait bir çok yapı
İstanbul’a taşınmıştır bunun üzerine Çavuşin’de Hristiyanlar etkisini yitirmiştir sadece bölgede kalan bir grup Hristiyan kendileri için
az sayıda kilise inşa ederek bölgede yaşamaya devam ederler.
Günümüzdede Çavuşin’de bir çok Hristiyan bulunmaktadır ve Müslüman halkla iç içe yaşamaktadır.
DERİNKUYU
Bu bölgede 36 yeraltı kenti bulunduğu sanılmaktadır. Bunların ancak bir kaçında kazı çalışmaları yapılmıştır. Derinkuyu bunların içinden en iyi aydınlatılmış olanıdır. Burada 20.000 insanın yaşadığı sanılmaktadır. Altmış metre derinliğindedir. Derin kuyuya 10 km uzaklıktaki kaymaklı ile arasında uzun bir geçiş tünelinin bulunduğu düşünceleri mevcut. İlk seviyede, Ahır üzüm presi ve büyük bir tonoz görülür. Daha alt katlarda yaşama alanları,
bir mutfak,konferans salonu ve bir kilise bulunuyor. Duvarların içindeki değirmen taşları yerleşim yerinin stratejik kısımlarını kapatmak için kullanılmış kapılardır. Havalandırma bacaları hala işlev görüyor fakat yeraltı şehrinin içi rutubetli. Derinkuyu yer altı şehri turizm açısından merkez yerlerden biridir. Kentin kuluşuna bakmak gerekirse Melengübü adıyla Rumlar tarafından kurulmuştur. Su çıkarılan kuyuların derin olması sebebiyle adı derinkuyu adını almıştır. Hıristiyanlarca yeraltı şehirlerinin kurulma nedeni o dönemdeki baskılardan, akınlardan kurtulmak istemeleridir. 52 havalandırmanın olduğu kentin 18-20 kat olduğu sanılıyor.
GÜLŞEHİR
İlçenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğuna dair elde kesin belgeler bulunmamaktadır. İlçe merkezinin kuzeyine düşen Civelek Köyü mağarasında bulunan vazolar ve küpler ilçe tarihinin M.Ö.7500-8000 Yıllarına kadar uzandığını gösterir.M.Ö.3000-2000 Yıllarında bu bölgede hüküm süren Hitit uygarlığına ait eserler ilçemizdeki büyük kale ve küçük kale mevkiileri, Ovaören (sivasa beldesi) ve Gökçetoprak köyünde hala gezilebilir durumdadır. Frigyalılar M.Ö.900-800 yıllarında Kapadokya’ ya saldırarak egemenlikleri altına almışlardır. Gülşehir’de bu saldırılardan etkilenmiştir. Frigyalılardan sonra bölgeye Lidyalılar, Medler, Kimmerler, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, İranlılar yüzyıllar boyu hüküm sürmüşlerdir.
Bizanslılar döneminde ilçenin isminin Zoropassos olduğu tesbit edilmiştir. Gülşehir M.S. 3 ila 8. Yüzyıllar arasında Kapadokya”nın dini başkenti olarak kalmış ancak, Açıksaray rahiplerinin 8. YY. sonunda başlayan kiliselere resim yapma akımını kabul etmemeleri üzerine bu ünvanı kaybetmiştir.
1071 Yılındaki Malazgirt Zaferinden sonra Kapadokya Selçuklu Türklerinin hakimiyeti altına girmiş ve ilçenin Zoropassos olarak anılan ismi de Arapsun olarak değiştirilmiştir.
14.Yüzyılın tamamıyla 15. Yüzyılın ilkyarısında Anadolunun belli başlı ilim merkezleri başında yer alan ilçemiz 1212 yılında Mengücükoğulları hakimiyeti altına girmiştir. Aynı yüzyıl içerisinde Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat burasını ülkesi hudutları içerisine katmış ve adınıda GÜLŞEHİR olarak değiştirilmiştir. Gülşehir gerçek manadaki gelişimini Osmanlılar zamanında 1. Abdulhamid’in sadrazamlarından Karavezir Seyit Mehmet Paşa’nın memleketine olan düşkünlüğü ve yaptığı yatırımlar ile gerçekleştirmiştir. İlçemiz o zamana kadar Uçhisar kasabasına bağlı bir köy iken kaza olmuş, aynı devirde Seyit Mehmet Paşa tarafından 6 çeşme, 1 camii, 1 mektep, 1 medrese, 1 kütüphane, 1 han ve 1 hamam yaptırmıştır. Karavezir Seyit Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra ilçe yeniden Arapsun olarak anılmaya başlanmış ancak, 1947 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile resmen GÜLŞEHİR olarak tescil edilmiş ve 1954 yılında da İlçelik ünvanını almıştır.
HACIBEKTAŞ
Nevşeher’in Hacıbektaş ilçesi ismini büyük Türk düşünürü Hacı Bektaş-i Veli’den almuştır.Hacıbektaş ilçesi Nevşehir’in Avanos
Mucur,Gülşehir ve Kozaklı ilçelerine komşuluk yapmaktadır.
Hacıbektaş ismini Hacı Bektaş-i Veli’den almasının en önemli nedeni Hacı Bektaş Veli’nin zamanında köy olan bu yaşam merkezinin
bu denli geliştirerek bir kültür ve eğitim merkezi haline getirmesidir.Zira Hacıbektaş ilçesi Hacı Bektaş Veli döneminden önce
çok az kişiye konukluk eden küçük bir köyden ibaretti.
Hacı Bektaş Veli 13. yüzyılda Horasandan ayrıldığı zamanda Anadolu’nun Hacım köyüne yerleşmiştir.Hacı Bektaş Veli için gelen insanlarla bu küçük
köyü genişletti ve Hacı Bektaş Veli’nin ölümünden sonra köye Hacıbektaş denildi.
Hacı Bektaş Osmanlılar zamanında Niğde’ye bağlı b ir merkezdi ancak daha sonra 1948 yılında Kırşehir iline bağlı bir mezkez olmuştur.
Nevşehir’in il olmasıyla birlikte bu ilçe Nevşehir’e bağlanmıştır.
Hacıbektaş doğudan gelen insanların ve yerlerilerin oluşturduğu bir merkezdir ancak herkes dostluk içinde özgürce yaşmaktadır.
İlçe’nin büyük bir kısmını ise Alevi’ler oluşturmaktadır.Buna rağmen Hacıbektaş’ta tüm insanlr kardeşçe yaşamaktadır.
MUSTAFAPAŞA
Eski adı Sinasos’tur. İyi korunmuş bir Rum köyüdür. 1923 tarihindeki mübadeleden sonra bölgeyi terk etmişlerdir. Taş oymalarına duvar resimlerine tarihine dair izler taşıyan evler bakımsız kalsada pencereleriyle hala göz kamaştırıyor. Kentte bulunan kiliseler Constantinus ve Helena Kilisesi kötü durumdadır. Aziz nikolaos manastırı ve aziz Basileios Kilisesi iyi durumda. Bazı yapılar restore edilmiş pansiyona, otele çevrilmiştir. Kesme taştan yapılmış cami göz kamaştırıyor. Kasabada 4 adet cami bulunmakta olup en eskisi 1601 yılında yapılan Merkez Camii’dir. Kasabada halkın en büyük geçim kaynağı inşaat sektörüdür.
Osmanlı Dönemi’nden kalma bir kervansarayı vardır. Mustafapaşa’nın batısında yer alan Gomeda Vadisinin içinde küçük bir dere geçmekte ve yamaçlarında kiliseler, manastırlar, güvercinlikler bulunmaktadır.
UÇHİSAR
Uçhisar – 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yer olarak dünyanın her yerinden gelen ziyaretçileri ağırlıyor.
Erozyonun oluşturduğu Peri Bacaları ve inanılmaz görüntülerle herkesi şaşırtan vadileri, insanların inanç uğruna oyarak inşa ettikleri ve günümüze kadar canlılığını koruyabilmiş freskleriyle kaya kiliseleri, canlarını kurtarabilmek amacıyla yerin metrelerce altını -kimi zaman sekiz kat- oyarak yeraltı yerleşim yerleri bugünkü Kapadokya’yı meydana getiriyor. İnsan ve doğa el ele vermiş ve dünyanın harikalarından birini ortaya çıkarmış.
Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış olan Strabon, Geographika adıyla yazmış olduğu kitabında Kapadokya’yı, doğuda Malatya, batıda Aksaray, güneyde Toros Dağları ve kuzeyde Doğu Karadeniz’e kadar uzanan bir bölge olarak sınırlandırıyor. Bugün ise Kapadokya eşittir peribacaları, kaya kiliseleri, yeraltı şehirleri olduğu için bugünkü Kapadokya, bu oluşumların en yoğun olduğu Avanos, Ürgüp, Uçhisar, Göreme, Ortahisar, Gülşehir, Derinkuyu ile Aksaray yakınındaki Ihlara vadisi akla geliyor.
Kapadokya bölgesinin jeolojik oluşumu Erciyes, Hasan, Melendiz, Göllüdağ ile daha birçok küçük volkanik dağların, Üst Miyosen çağda patlamaları ile başlamıştır. Bölgeye yayılan lavlar, göller, akarsular üzerinde 100-150 metreyi bulan değişik sertlikte tüf tabakasından oluşan yüksek bir plato meydana getirmişlerdir. Zamanla bu platonun, erozyonun etkisiyle inanılmaz derecede aşınması sonucu bugünkü vadiler ortaya çıkmış, peri bacası adı verilen üzerinde daha sert ve geniş bir kaya tabakasının bulunduğu konik şekiller oluşmuştur. Dünyanın birkaç bölgesinde de görülen Peri Bacaları, hiçbir yerde Kapadokya’da olduğu kadar yoğun bir şekilde bulunmamaktadır. Tabiatın bu cömertliğinden yararlanan insanoğlu ise, oyulmaya çok elverişli olan bu kalın kaya kütlesini oyarak, günün şartlarına göre evler, manastırlar, kiliseler ve yeraltı sığınakları yapmışlardır. Özellikle Hıristiyanlığın Anadolu’da yayılmaya başlamasıyla birlikte, Kapadokya’nın jeolojik yapısının verdiği bu avantajla manastır ve kilise sayısı binlerle ifade edilen sayıya ulaşmış ve Hıristiyan keşişlerin merkezi durumuna gelmiştir.
M.Ö. 2000′lerden başlayarak Hititler bölgeye yerleşmiş ve yerli halkla kaynaşarak Büyük Hitit İmparatorluğunu kurmuşlardır. Bu dönemde Kayseri yakınlarında bulunan Kültepe (Neşa,Kaniş) Asur Ticaret Kolonilerinin önemli bir ticaret merkezi durumundadır. M.Ö. 1200′lere kadar hüküm süren Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Geç Hitit Devletleri kurulmuştur. Friglerin, Geç Hitit Devlerine son vermesinden sonra Kimmerlerin, Medlerin ve M.Ö. 547′den itibaren ise Perslerin hakimiyetinde kalmıştır. Persler Anadolu’yu Satraplık adı verilen bölgelere ayırarak yönetirler. Bu bölgelerden biri olan bugünkü Kapadokya bölgesine ise Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen Katpatuka adını verirler.
Pers İmparatorluğu’nu yıkan Büyük İskender Katpatuka’da beklemediği bir direnişle karşılaşır. Bunun üzerine, komutanlarından biri olan Sabistas’ı bölgeyi denetim altına almakla görevlendirir. Buna karşı çıkan halk bir Pers asilzadesi olan I. Ariarathes’i (M.Ö. 332-352) kral ilan eder. Büyük İskender ile iyi ilişkiler kuran I. Ariarathes, Kapadokya Krallığının sınırlarını da genişletir. Büyük İskender’in ölümüne kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı, yeniden bir savaş dönemine girer ve Pontus, Galat, Makedonya ve Romalılarla mücadele eder. M.S. 17 yılında Tiberius Roma İmparatorluğuna bağlayarak eyalet haline getirir. Batıya açılan yeni yolların yapılması, eyaletin merkezi durumundaki Kayseri’nin önemini artırmış, ticaretin Asur Ticaret Kolonilerindeki parlak dönemindeki canlılığına kavuşmuştur. Daha sonraki yıllarda İran’dan gelen Sasanilerin akınlarından korunmak için şehrin etrafı surlarla çevrilmiştir. Hıristiyanlığın yayılması sırasında, Kapadokya bölgesi bu bakımdan da önemini artırmış ve Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilince Kayseri Başpiskoposluk merkezi haline gelmiştir. IV. Yüzyılda Başpiskopos olan Aziz I. Basilius’un büyük çabalarıyla Hıristiyanlık bölgeye yerleşmiş ve kayalar içinde mistik bir manastır hayatı başlamıştır.
Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye ayrılınca, Kapadokya doğal olarak Doğu Roma İmparatorluğunun sınırları içinde kalır. VII yüzyıl başlarında Bizanslılar’la Sasaniler arasında yoğun savaşlar meydana gelmiş ve Sasaniler 6-7 yıl bölgeyi ellerinde tutmuşlardır. M.S. 651 yılında, Halife Osman Sasani Devletini yıktıktan sonra, Arap-Emevi akınlarına maruz kalır Kapadokya halkı. Bu karışıklık sırasında, bir süredir devam eden Hıristiyan mezhep çatışmaları, özellikle İmparator III. Leon’un ikonaları yasaklamasıyla, doruk noktasına ulaşır ve İkonaklazm (726-843) denilen dönem başlar. İkonaklastik dönemde Kapadokya’ya büyük bir göç yaşanmış, ikona taraftarı olan Hıristiyanlar bölgeye gelip kayalara oyulmuş manastırlarda gizlenerek ibadetlerine ve faaliyetlerine devam etmişlerdir. 1082 yılında Kayseri’nin Selçuklular tarafından fethedilmesinden sonra Kapadokya halkı huzurlu bir döneme girer. Selçuklu hakimiyetindeki Hıristiyanlar serbestçe ibadetlerini yaparlar ve kiliselerini inşa ederler. Ancak, 1308 yılında Moğol kökenli İlhanlılar Kayseri’yi ele geçirip, şehri yakıp yıkarlar. Bu durum çok sürmez ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya’yı terkederler